Aşkta başarısız oldum. Belki yine değişir.
Neden mi aşkla başladım. Çünkü aşk her zaman bir numaralı ilgi alanı herkesin de ondan. En çok merak edilen, dedikodu olsun, diziler, şarkı sözleri, hediye alınmalar ve bin vesaire.
Bu günlere dair bir şeyler yazma isteği duydum da.
Ülke gündemi ve yaşadığımız olumsuz değişim bir gerçek. Gerçekçi birisiyim ben. Kendim farkına varabildiğim kadarıyla. Size şöyle söyleyeyim türkiyede 2000lerde başlayan kuantum akımının ardından genel kişisel gelişim, türlü öğretiler, şifa teknikleri, arınma teknikleri, bedensel, ruhsal ve duygusal arınma yöntemleri ile devam etti. Bu alanlarda toplum beslenmiştir. Ne yazık ki her şeyi olduğu gibi bu alanları da bir “resmi” ehliyetten hemen sonra bir para kazanma kaynağı yapmış kişiler oldu. O olundu bu olundu. Yogalar arttı, işten ayrılıp yoga hocası olanlar gırladır. İnsanlar sömürü hayatından da bıktı. Daha mı bıkmasın. Sonra bir gün bodruma suriyeli bir çocuğun cesedi sahile vurdu. Ve kişisel olarak gelişmekten farklı bir önceliğe girdik. Suriyedeki savaş, göç ve isanlık dramı bir yanda ülkenin üzerindeki baskı ve sömürü ve insan hakları ihlalleri ve bin vesaire bir yanda. Ekonomik sıkıntılar, işsizlik, işte baskılar… Şu bahsettiklerimi hisseden birisi nasıl kişisel gelişsin. Bir sakin oturup, önündeki bir hafta yapman gereken hiçbir şey yokmuşçasına gözlerini kapaman gerekmez mi 5 dakika, çok tavsiye edilen bir kitabı okumadan önce. Ki tam konsantre olabilesin. Okurken durup bir an duvara bakıp düşünebilesin. Bir kağıt alıp aklına gelen önemli bir şeyi not alabilesin, sonra hatırlamak için. ve belki bir kahve almak. Bunların hepsi zaman kardeşim neymiş? En değerli şeyimiz olan zaman. Zamanın yoksa kişisel de gelişemezsin, arkadaş falan da edinemezsin, doğada geçirmen gereken zamanı da geçiremezsin, sevdiklerinle de olamazsın. Neyse sinirliyim konuyu değiştirmeyeyim. Ben 2013den sonra gibi kişisel gelişimden bir koptum. Geziden sonra. Bakın anlıyorsunuz değil mi gerçekler ve goygoylar ortaya çıkıyor. Asıl gerçek herkes mutsuzken ben mutlu olamam. Sevdiklerim mutsuzken ben mutlu olamam. Sevdiklerim direniyorsa ben oturamam. Kendi kazancımdan başka bir şey düşünemez olmuşsam ben de bozulmuşum demektir.
Bu benim pencerem. Kağıt üzerinde eski gemi mühendisi yeni emniyet müdürü dermişim, yok sonra şifacı sonra gezginci inşallah güzel güzel fotoğrafçı ve aynı zamanda videocu ilham verici, anı yakalayıcı, aralarda hali hazırda resim yapıcı, zaman zaman kötü bir gitar çalıcı, arkadaş sevici, genel insan ve hayvan koruyuculuğu işlerini ve vs. yaptım yapıyorum. Bunlar iş değil diyenler siz neyi iş gibi ciddiye alırsanız iş odur. Para kazanılan şey değil. İş değil denir ya halk arasında işte o burdan gelir. Bana göre iş olmayan işleri saysam sistem bir işsizler ordusuna dönerdi. Kimse de aşağılanmak istemiyor dikkatli davranıyorum. Biraz kibirli birisiyim ben. Hararetli bir konuşmada çimdikleyici bir tavrım var sanırım. Biraz içinde bulunduğum durumun ve karşımdaki insanın sınırlarını test etmeyi severim. Aslında dediğim bir etiketle karşıma geçenleri.
Geçmişte yazılıp ikinci kez okumamış ama yayınlanmış, okuyucuyu boğmasın diye genelde 1 sayfadan uzun olmayan, herbiri belli bir konu başlığında toplanmaya çalışılmış yaşamın en temel kavramlarını yeniden tanımlamaya veya açmaya yönelik yazılarım oldu. Etiket o yazılardan birinin adıydı. Demem şu ki yeter kardeşim. Bana daha etiket demeyin, ünvanla gelmeyin, dinle gelmeyin, ırkınızmış falanla gelmeyin, herkes karışık salağa bak. Oncular buncular. Kardeşim etikete inanç ve aidiyet inananlarını fanatikleştirmiş, körleşmiş bu insanlar, hurra dense fırlayacak cehalete erişmişler. Bizim zamanımızda öyle miydi ya. Biz Perihan Abla ile büyüdük, Barış Manço’yu dinledik, insanlığını öğretti bize sağ olsun, mütavazilik nedir falan. Komşular görüşürdü. Lan şimdi millet birbirinden öcü gibi korkuyor. Manyak olmuş herkes. Bana zarar verir mi?
Giriyim mi hadi giriyim. Yemek yiyoruz atıyorum ıspanak, tam ağzıma götüreceğim , küt çok faydalı. Nasıl yani diyorum. Demir var içinde diyor, çok faydalı. Bir oluyor iki oluyor aha bir bakıyorum bu arkadaş herşeye ya faydalı ya zararlı diyor. Nasıl yani diyorum. Sabahları aç karnına falan bir şeyler anlatıyor çok zararlıymış. İyi diyorum. Bana ne gibisinden. Sen de yapma. Kimsin nesin kardeşim kafayı mı yedin kendin tüm gün yayınla olur olmaz 75000 hastalık ve bilimin yeni keşfettiği asıl “yapmamız gereken” ler güncellenmiş listeyi kafanda geçirirken ben o yediğim şeyin sadece tadını düşünürüm. Hoş milletin vitamin vitamin lazım lazım diye her gün takıldığı haplara genel kimyasallar gözüyle bakıp vücuduma sürmem veya içime almam.
Güvenmiyorum ürünlere neredeyse paketlenmiş hiç bir şeye. Tavuk zaten yemiyorum, yumurtadan çekiniyorum, bakliyat ve peynirlere güveniyorum ve tabi ki yazın çanakkale domatesine. Vücuduna sür diye uzatılan her şeye hayır sağolun bilmediğim kimyasalları sürmüyorum diyorum.
Milletin bu günde iki litre su iç demesi akımı son bombalardan sonra baya bir azaldı. Öyle işte ben pek su içmem, zaten bütün gün çay kahve içiyoruz, Susarım da ama bunun kuralı olmaz. Karşımdakinin şu yukarıda bahsettiğim endişeli arkadaşın bir ruh kuzeni olduğunu anlıyorum ve gıcıklığına afrikadaki çocuklar şu an kupkuru otururken ben burada susamadığım bir suyu 2’ye tamamlamak için içmeyeceğim bence siz de içmemelisiniz diyorum. Deliriyorlar.
Şakayla karışık dine veya bilime olsun 2 çeşit inanç. Adam diyorki yanarsın ah diyor yanarım, başlıyor korkmaya, ulan 70.000 kat makro kozmoz ve 75.000 kat micro kozmozun sebebi olan sana domuz etini yasaklayıp bunu şu yobaz (bilim olursa bilim adamı, beyazlı) vasıtasıyla öğretmeye çalışan bir adam olabilir mi? Neyse ağaç yaşken eğilmiş arkadaşlara ne diyeyim. Adamı cehennem tehdidiyle elde tutan bir takım topluluklar, Allaha daha yakınmışlar. Akıllar tutulmuş.
Hadi din inancının kontrolsüzlüğü bu yazıyı potansiyel olarak okuyacak kişilerin malumudur kabaca, peki ya şu internetten hastalık okuyup okuyup kendini hasta hissedenler, tanıdıkları kanser oldu diye kendisi de bundan korkmaya başlayanlar. Şundan yemezsek şu hastalığa yakalanırmış sananlar ne olacak. Birçok insan korkuyla yaşıyor, terör ayrı hastalık, aç kalma ayrı…
Yavrum saf mısın diyorum, niye inanıyorsun her duyduğuna. Ama profesörü soyledi diyor. Profesörü çok mu konuya hakim bir insan diyorum, öyle diyor, pardon onaylayan kurum kim diyorum, bu arada adamın birşeyler bildiginden eminim ama sadece fiziksel farkındalıkla herşeyi çözmeye calişan, insana bir makine gibi yaklaşan birini ciddiye alamam. Neyse üniversite garantör. Kusura bakılmasın da üniversiteye ben de gittim, herkese güvenilmez, kamplaşma içinde olabilecek insanlar bunlar, insanlar tarafından pek sevilmeyen, ya egosu ya mallığı sebebiyle akademik kadro adı altında asosyelliğini yaşayıp maaş alanların onayı. Yok almayayım. Mühendisliklerde eyvallah biraz da, ne bileyim bakıyorum yurt dışı üniversitesine nasıl akıllı adamlar var kadrolarında, bu adamlar piyasanın da içinde. Çok ayrı.
Sorgulayalım, peki nasıl oluyor da diye soralım, çünkü cehalet bir numaralı düşmanımız. Ve tüm kötülüklerin besin kaynağı. Batı insanının cehaleti doğu insanının kim olduğunu bilmemesi ve doğu insanının bilmediği de her türlü hiyerarşi altında berbat yaşamlar yaşadıkları.
Herkesle bu kritik konularda ne düşündüğümüzü paylaşmalıyız, kendinde istediği gibi düşünme özgürlüğü görerek olmalı bu. Unutmayın karşınızdaki de size tam olarak düşündüğünü söyleyecek ve bu biraz sinir bozucu olabilir. İşte aydınlanmanın ilk konforsuzluğu. İşte bu yüzden eleştiri alalım çünkü bu sizi daha objektif yapar.
Unutmayın gerçek tektir. Herkesin bir gerçeklik algısı vardır. Ve yine herkesin bir gerçek tahmini vardır. Kimisi tahmininde bir diğer kimisine göre daha haklıdır ve bunun işaretleri vardır. Lütfen geri adımımız olsun. Tüm sorularınızın cevabı var, sorun.